6 Nisan 2012 Cuma

Hayatımın hataları

İnsanoğlu hayatta bir çok hata yapabilir, ne de olsa insanız ve hiç birimiz mükemmel değiliz. Gerek iş hayatımızda, gerek aşk hayatımızda hepimiz hemen hemen her gün hatalar yaparız. Bazen bunlar ufak yanlışlıklar olur ve basit bir şekilde telafi edilebilir. Bazen de çok ciddi hatalardır ve telafi etmek çok zor, hatta imkansızdır. İstediğiniz kadar iyi niyetli olun, istediğiniz kadar hata yapmamaya dikkat edin, muhakkak bir gün tongaya basarsınız.

Benim de bir çok hatam oldu hayatımda, tıpkı diğer insanlar gibi. Eğer lise yıllarımızdan itibaren bakmaya başlarsak, o yıllarda benim en büyük hatam sene sonunda lise bitirme sınavlarında oldu. Çok önemli ve gerçekten hayatımı etkileyebilecek bir sınava çalışmak yerine ben bir arkadaşımın kız kardeşi ile işi pişirmekle meşguldüm ve sabaha kadar süren bu oynaşmalar neticesinde aşırı uykusuz ve yorgun, ve en önemlisi hiç bir şey çalışmadan girdiğim ertesi günkü sınavlarda çuvallayarak sınıfta kaldım ve bu bana bir seneye mal oldu. O kızla o gece beraber olmasaydım ne kaybederdim? Tabii ki hiç bir şey, nasılsa başka bir gün ya onunla yada başka bir kızla beraber olabilirdim. Üstelik sınıfımı da geçmiş olurdum sınavlarda. Ama ben ne yaptım? Hayatımdan bir koca seneyi çaldım, hem de sadece "yatak" uğruna... (bakınız: Kadını yatağa atmak)

Üniversite yıllarımda en büyük hatam, sınıfın en güzel kızına gönlümü kaptırıp beraber çıkmaya başladıktan sonra onun beni defalarca aldatmasını görememem oldu. Her ne kadar bir çok yakın arkadaşım onun yediği haltları bana göstermeye çalışsalar da ben göremedim. Az daha bu kızla evlenecektim, neyse ki sonlara doğru onun doğru kişi olmadığını anladım ve beni başkasıyla aldatırken yakaladım, dolayısı ile ilişkimiz bitti.

Üniversiteden sonraki en büyük hatam, beraber olduğum kızın ve ailesinin başıma çoraplar örmesi sonucu hatalı bir evlilik yapmamdı. Kız bana uygun değildi, tabii ki güzel bir kızdı ama gerek yaşam biçimi gerekse hayat görüşü uymuyordu. Ama ben cesaret edipte evlenmemeye karar veremedim. Ve sonuçta mutsuz yıllar ve onun beni aldatması (bakınız: Karım beni aldatıyor - 1) ve benim de bunları yakalamam sonucunda ayrıldık.

Orta yaş dönemlerimde ki bir başka büyük hatam ise hiç bir zaman ne anneme ne de babama "sizi çok seviyorum" diyemedim. Oysaki onları çok seviyordum, kim annesini - babasını sevmez ki? Eğer aralarında çok büyük bir olay olmadıysa tabii. Ben ona "seni seviyorum" diyemeden babacığım vefat etti, o hayattayken ona bunları söyleyemediğim çok pişmanım. İşin daha da vahimi anneme hala "seni çok seviyorum" diyemiyorum, ama gerçekten onu çok seviyorum. Bir gün o da bu dünyadan göçüp gidecek, ve ben yine çok büyük pişmanlık yaşayacağım ona bunları söyleyemediğim için, bundan eminim. Keşke söyleyebilsem, keşke onunla beraberken ağzımdan bu 2-3 kelime çıkabilse. Ama olmuyor maalesef, yapamıyorum. İşte bu, benim hayatımın en büyük hatalarından biri olacaktır. İnşallah siz annenize ve babanıza, sizi seven tüm herkese ve ailenize, "seni seviyorum" demeyi becerebiliyorsunuzdur.

Bundan sonraki hayatımda daha başka hatalar muhakkak yapacağımdır, ama umarım hiç biri şu ana kadar olanlardan daha büyük hata olmaz. Umarım...

30 Mart 2012 Cuma

Dost dediğin

İnsanoğlu sosyal bir varlıktır, diğer insanlarla yaşamaya alışmıştır. Etrafımızda her zaman birileri olsun isteriz; çeşitli arkadaşlar, dostlar, yakınlar, akrabalar vs. Arkadaşlarımızı mümkün olduğunca dikkatle seçmeye çalışırız, ve içlerinden çok azı ile "Dost" oluruz. Dostluk o kadar zor ve kırılgan bir bağdır ki, bazen istemeden birbirimizi kırarız yada bazı sözlere alınırız. Ama eğer gerçekten dost isek bunları çabuk atlatır, karşılıklı konuşur ve sorunlarımızı çözeriz. Zaten medeni olmak ta bunu gerektirir.

Bu yakın dostlarımızdan bazıları hemcinsimiz, bazıları ise karşı cinstendir. Bir erkek ile bir kadının gerçekten çok iyi dost, bir kanka olması tarifi zor ve güzel bir olaydır. Başkalarına açamadığınız sırları ona açabilir, beraber iyi zaman geçirebilir, sevgiliniz veya karınızla konuşamadığınız şeyleri onunla paylaşabilirsiniz. Tabii ki siz de onun için aynı şeyleri ifade edersiniz, aranızda inanılmaz bir güven vardır.

Yıllar yılı her saniyenizi birlikte geçirdiğiniz, en gizli sırlarınızı paylaşıp, birlikte gülüp ağladığınız karşı cinsten en yakın dostunuza günün birinde duygularınızın değiştiğini hisseder ve aslında ona aşık olduğunuzu anlarsanız ne yaparsınız? Sağlam bir dostluğa duygusal bir nitelik yüklemeye karar vermek zor bir karardır ve şüphesiz riskleri vardır. Böyle bir işe girişmeye ve duygularınızı arkadaşınıza söylemeye karar vermeden önce olayın artılarını ve eksilerini çok iyi tartmalı ve olası sonuçları kendinizi olabildiğince hazırlamalısınız.

Yaşamımızda bazı ilişkiler kalıcı, bazıları ise ne yazık ki geçicidir. Bu gerçeğin farkında olarak yakın bir dosta “çıkma teklif etmek” veya onunla "yatak arkadaşı" olmak (bakınız: Fuck buddy ne ola ki?), üzerinde çok ciddi olarak düşünülmesi gereken bir karardır.

Arkadaşınızla ilşkinizin geleceği ne olursa olsun ona yaklaşırken benimseyeceğiniz temel kural “saygı”dır. Kararı ne olursa olsun ona daima saygıyla yaklaşmalı ve dostluğunuzu kaybetmeyeceğine, daima arkadaş olarak yanında olacağınıza dair sözlerinizle teminat vermelisiniz. Unutmayın ki, en güzel beraberlikler temelinde dostluk ve saygının olduğu birlikteliklerdir. Dostluğunuzu kaybetmemeye bakın. İşin ucunda kaybetmek olduğu kadar kazanma olasılığı da vardır. Aşkı dostlukla beslemek çok sağlam ilişkiler getirir. Ama bunun tam tersi de olabilir, yani bu eyleminiz ile onu kaybedebilir, dostluğunuzun sona ermesine sebep olabilirsiniz. İşte bu yüzden dostunuz ile "daha derin" bir dostluğa adım atmadan önce çok düşünmeniz ve artıları ve eksileri ile beraber tartmanız gerekir.

Not: bu yazının bazı kısımları alıntıdır.

22 Mart 2012 Perşembe

Özlü !! sözler

Kadın - Erkek ilişkilerinde genelde çok yalan söyleriz, özellikle de ilişkinin başında. Karşı tarafa kendimizi olmadığımız biri gibi göstermek isteriz: uzun boylu olduğumuza, dünyanın en munis insanı olduğumuza, çok bonkör olduğumuza, ondan çok hoşlandığımıza vs inandırmaya çalışırız karşımızdakini. Sanki sevgili olabilmenin sırrı ufak yalanlar söylemekte gizliymiş gibi (bakınız: Hayatımız yalan), hem kendimizi hem de karşımızdakini kandırırız. Aşağıda belli başlı kalıplaşmış cümlelere hem erkek hem de kadın açısından bakalım isterseniz ve bunların asıl manalarını görelim. Acaba söylediğiniz sözlerin altında aslında kafanızdan neler geçiyormuş öğrenelim.

- Bugün ne kadar güzelsin / yakışıklısın böyle
a) Kadın erkeğe söylerse: çok iyi değilsin ama idare edersin, aslında mecburen sana kaldım, yoksa Kıvanç Tatlıtuğ istemişti beni ama annem bırakmadı gideyim.
b) Erkek kadına söylerse: hastayım sana, benimle yatar mısın?

- Seni çok seviyorum
a) Kadın erkeğe söylerse: seni kafalayıp evleneceğim, sonra yandın
b) Erkek kadına söylerse: sevmiyorum ama yatmak istiyorum, seni acilen yatağa atmam lazım (bakınız: Kadını yatağa atmak)

- Annen de çok tatlı bir kadınmış
a) Kadın erkeğe söylerse: hiç sevmem kaynanaları, evlendikten sonra hayatta görüşmem
b) Erkek kadına söylerse: uyuz karının teki, manyak mıdır nedir sanki kızının turşusunu kuracağım

- Çocukları çok severim
a) Kadın erkeğe söylerse: bir evlenelim seninle acilen çocuk yapıcam senden (Bakınız: Çocuk nasıl yapılır?), eğer evlenmemeyi düşünmüyorsan da hamile kalırım S..S... evlenirsin benimle
b) Erkek kadına söylerse: bu ayakla belki bu sefer verirsin bana, yoksa çocukla falan işim olmaz (bakınız: Çocuk mu? Asla)

- Beni seviyor musun?
a) Kadın erkeğe söylerse: hadi sıkıysa "sevmiyorum" de de canına okuyayım
b) Erkek kadına söylerse: lan şimdi ne desem acaba, aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık amk

- Seninle çok mutluyum
a) Kadın erkeğe söylerse: bu salak her dediğime inanıyor, istediğimi yaptırırım artık
b) Erkek kadına söylerse: amma yalan attım lan, umarım anlamaz

- Akşama arkadaşlarla yemeğe çıkacağız, merak etme sakın
a) Kadın erkeğe söylerse: kanka kızlarla biraz eğlenicez, sen de evde otur maç seyret
b) Erkek kadına söylerse: ocakbaşından sonra pavyona aleme gideriz artık

- Dün gece rüyamda seni gördüm
a) Kadın erkeğe söylerse: başka bir kadınla kur yapıyordun, ne iş? oyarım bak !
b) Erkek kadına söylerse: amma da seviştik haaa, süperdin hakikaten

İşte böyle, ilişkilerde söylenilen sözlerin gerçekte düşündüklerinizle pek bir alakası yok aslında. Siz de eşiniz de beyaz veya gri yalanlarınıza devam edip ancak kendinizi kandırırsınız.

17 Mart 2012 Cumartesi

Aşk mı? Yok canım..

Sizce "Aşk" diye bir şey var mı? Cevaplarınızı duyar gibi oluyorum, bir çoğunuz "Evet" diyorsunuz. Ama bence yok, daha doğrusu var ama gençlik yıllarında var, belli bir yaştan sonra aşk meşk yok. Ortalama 35'li yaşlardan sonra "aşk" gidiyor yerini "sevmek" alıyor, artık birine aşık olmakta zorlanıyorsunuz ama onu çok sevebiliyorsunuz. Tahmini 50'li 60'lı yaşlardan sonra ise bu "sevmek" fiili de ortadan kalkıyor; yerine, eğer şanslı ve duygusal iseniz, "ilgi" geliyor, ama eğer böyle biri değilseniz o zaman belki "saygı" geliyor, ya da en kötüsü "bıkkınlık" geliyor.

Ben yıllar önce, üniversite yıllarımdan çok az bir süre sonra "aşk"ı unuttum. En son aşık olduğum kız arkadaşım ben askerdeyken başka biriyle beraber olmaya başlayınca benim için aşk olayı bitti. (bakınız: Eski sevgililer). Daha sonra başka kız arkadaşlarım ve karım oldu, ama onlara aşık olmadım, sadece sevdim. Bazılarını az sevdim bazılarını çok, ama hiç bir zaman aşk mevzu bahis olmadı. Belki o dönemlerde hala aşık olabilseydim ilişkilerim ve evliliğim uzun sürebilirdi, ama insan bir ilişkiye aşık olmadan başlayınca zaten 1-0 geriden başlıyor maça, ilerleyen dakikalarda maçı alabilmeniz için çok asılmanız lazım yoksa o elinizdeki sevgiyi ve sevgiliyi de kaybediyorsunuz.

Aşık olamamak büyük bir ihtimalle benim eksikliğim, ama bu eksikliğimi "severek" karşılamasını öğrendim. Bir ilişkiye başlarken veya evlenirken kadın ve erkek arasında sevgi olması gerektiğini biliyorum. Zaten sevmediğin biriyle ancak gecelik ilişkilere girebiliyorsun, ilk veya bir kaç geceden sonra o kadın veya erkek artık seni kesmiyor, yanında olmaktan haz almıyorsun.

Tabi son zamanlarda anlam veremediğim şeyler de olmuyor değil, kendime "acaba değişiyor muyum?" diye soruyorum. Bir kız arkadaşıma aşırı ilgi duymam, kalbimin pır pır etmesi, hatta onun adını duyduğumda dahi heyecanlanmam ve kalbimin sıkışması belki de "aşk" işaretleridir (bakınız: Ya başkasına ilgi duyarsam?). Oysa ki ben bunu bir "sevgi" olarak niteliyorum ama yanılıyor da olabilirim, çünkü o en son aşık olduğum zamanlardan beri bu hisleri pek yaşamamıştım, resmen paslanmışım. Tabii ki sevdim, ama böylesine heyecanlanmadım. Şu anda çok merak ediyorum ne olacak bu işin sonu diye, hiç kolay bir durum değil çünkü sadece arkadaşız, hatta şu anda arkadaş bile değiliz.

Her neyse, anlatmak istediğim şey aşk'ın bir gençlik ateşi olduğu, ama sevmenin her yaşta güzel olduğu. Aşık olduğunuz kişiye aşkınız bittikten sonra nasıl bakacağınız önemli, eğer onu sevmeye devam ederseniz sorun yok, ama aşk ile birlikte sevgi, ilgi ve saygınız da biterse o zaman sorun var demektir. Aşkı boş verin, bu kadar takılmayın, mühim olan şey onu muhakkak "sevin" !

9 Mart 2012 Cuma

Yeni sevgili

İnsanoğlu "çift" olarak yaşamaya alışmış sosyal bir varlıktır. Gerek çiftleşme ve üreme içgüdüsü gerekse birileriyle beraber olma ve paylaşma isteği erkek ve kadını beraber olmaya, beraber yaşamaya iter. Bu, gayet normal ve sağlıklı bir durumdur; her kadının bir erkeğe, her erkeğin ise bir - veya daha fazla - kadına ihtiyacı vardır.

Biz erkekler sürekli kadınların peşinde koşarız, onları tavlamaya, ayartmaya çalışırız. Amaç bellidir; yatmak (bakınız: Kadını yatağa atmak). Bazen sadece cinsel dürtülerimizle hareket edip o kadını becermek isteriz, bazen de ona aşık olabilir veya sevebiliriz, yani sadece cinsel obje olarak görmeyiz. Her iki durum da gayet doğaldır, ama tabii ki en tercih edileni ikinci şıktır.

Bir kadına aşık olmak veya sevmek biraz kimya işidir; bazen kimyanız tutar bazen de tutmaz. Hatta bazen bu kimya o kadar istem dışı gelişir ki yakın kız arkadaşlarınıza veya sevgilinizin veya karınızın kız arkadaşlarına ilgi duyabilirsiniz (bakınız: Ya başkasına ilgi duyarsam?  ve Başkasının kadını). Bu hakikaten zor bir durumdur. O kadına gösterdiğiniz ilgiye karşılık bulamazsanız pek fazla sorun yok, sadece kendi kendinize gelin güvey olup biraz üzülürsünüz. Ama o da size karşılık veriyorsa işte o zaman ayvayı yediniz; ne yapıp edip beraber olmaya çalışırsınız. Bu durumda yeni ilişkiniz bir "fuck buddy" (bakınız: Fuck buddy ne ola ki?) modunda ilerleyebilir veya daha da ileri gidip "sevgili" olursunuz.

Yeni bir sevgili yapmak, özellikle belli bir yaştan sonra, insanda ister istemez o eski duyguları kabartır. Aşık olmasanız bile kendinizi öyle hissedersiniz, içiniz kıpır kıpır olur, kalbiniz pır pır eder. Ona yolladığınız mesajlara cevap gelmesini beklersiniz, veya onun yazdıklarını heyecanlanarak okursunuz. Bilgisayarda chat'te online olmasını iple çekersiniz, yada telefonunuz çaldığında onun adını görmeyi umarsınız. Tıpkı ergenlik çağlarında yaşadığınız beraberlikler gibi bu ilişki de size büyük heyecan verir. Tabi burada sadece heyecan söz konusu değil; yaşadığınız bu "yasak" veya "gizli" ilişki olaya adrenalin katar. Aradan geçen onca yıldan sonra hissettiğiniz bu şeyler size inanılmaz haz verir.

Burada anlamanız ve inanmanız gereken olay, vicdan azabı çekmemeniz açısından söylüyorum, bir insan aynı anda birden fazla kişiyi sevebilir veya ilgi duyabilir. Karınız veya sevgiliniz çok iyi biri olabilir, ama yeni sevgiliniz de en az onun kadar hatta belki de daha iyi biri olacaktır. Karınızda veya sevgilinizde olmayan bazı özellikler bu yeni sevgilinizde olacaktır; belki poposu daha güzel olacaktır belki saçları, belki erkeğine nasıl davranması gerektiğini daha iyi bilecektir, belki onun yanında daha fazla huzura ereceksinizdir, belki size daha iyi bakacaktır. Yani hayatınızda eksik kalan şeyleri bu yeni sevgili - veya sevgililer - sağlayacaktır.

Evet, yeni sevgili hakikaten çok güzeldir. Bu heyecan her zaman yaşanacak cinsten değildir, sizi gençlik zamanlarınıza döndürür ve yüzünüzde her zaman bir gülümseme bırakır. Bu yüzden elinize geçen fırsatları kaçırmamanızı tavsiye ederim, bir daha bu hisleri yaşayamayabilirsiniz.

6 Mart 2012 Salı

Karım beni aldatıyor - 2

Bir önceki yazımızda kadının kocasını nasıl aldattığını görmüştük (bakınız: Karım beni aldatıyor - 1). Şimdi ise başka bir eşin adamı nasıl aldattığını irdeleyeceğiz. Ama bu sefer ki aldatma başka bir türde, yani cinsel bir olay yok işin içinde. Karım bacaklarını başkalarına açmıyor, ama yine de beni aldatıyor. Nasıl mı? Görelim bakalım nasılmış...

Bazı kadınlar evinin kadını olur, daha evcimendir ve nispeten "pasiftir". Bazı kadınlar ise hırslı olurlar, iş hayatında kariyer yapmak isterler, ev işlerinden pek anlamazlar veya vakitleri yoktur. Bu tip kadınlar üniversiteden derece ile mezun olurlar, çok çalışırlar, gece gündüz ofiste yatıp kalkarlar ve erkek rakiplerine göre daha hırslı ve azimli olurlar. Bunlar "kurumsal" olarak niteleyeceğimiz kadınlardır, ve gerek iş hayatında gerekse aşk hayatında çok tehlikeli olabilirler !

Kurumsal kadınların iş hayatındaki tehlikeleri, aşırı hırslı oldukları için mesai arkadaşlarını rakip olarak görmeleri ve onların omuzlarına basarak kariyer merdivenlerinde tırmanabilmeleri için etraflarına karşı çok "acımasız" olmalarıdır. Hele bir de belli bir mevkide ise o zaman herkesi fırçalarlar, terör estirirler. Bu kadın tipi aşk hayatında da çok acımasızdır, sevgilisini veya eşini sürekli kırar ve fırçalar, çünkü onu da emrinde çalışan bir "işçi" gibi görür. İş yerindeki hiyerarşisini evde de devam ettirmek ister, erkeğini ezmekten veya üzmekten imtina etmez. Fakat bu kadın farkında değildir ki, evdeki bu huzursuz durum yüzünden adam eninde sonunda huzuru başka kadınlarda arayacaktır (bakınız: Erkekler neden aldatır?).

İşte benim karım da bu "kurumsal" kadınlardan. Sorun da zaten burada; eşini "işçi" kendisini ise "patron" olarak görmesinin yanında, beni resmen işiyle "aldatıyor". İşini eşinden daha çok seven bir kadınla beraber olmak geröekten zor. Şu ana kadar "acaba nasıl bir aldatma var?" diye soruyordunuz kendinize, işte geldik asıl mevzuya.

Karım beni işiyle aldatıyor ! Sabahın köründen akşamın bir vaktine kadar sürekli işte olan, evde dahi sürekli iş düşünen, benim kocası mı yoksa elemanı mı olduğumun farkına bile varmayan, zırt pırt iş seyahatlerine giden (bu arada bakınız: İş mi yoksa sipariş mi?), girdiği her toplantı saatlerce süren, gün içinde defalarca aramama rağmen telefonlarıma cevap vermeyen ve daha sonra geri dönmeyen, dönse bile sadece kısa bir sms ile "toplantıdayım" diye mesaj atan, bırak ev işlerini bir kap yemek bile yapmayan, hatta bir bardak su bile getirmeyen, Excel ve Powerpoint'i yalamış yutmuş ama evde sigorta atınca nereden kaldırılacağını bile bilmeyen, tavuk gibi yatağa erkenden girip uyuyan dolayısıyla seks hayatı falan olmayan (bakınız: Seks mi, o da ne?), ve bunlar gibi daha pek çok meziyetleri olan bir "kurumsal köle" benim karım.

Siz siz olun karınızın fazlaca "kurumsallaşmasına" izin vermeyin, biraz da evinin kadını olsun. "Kariyer de yaparım çocuk ta, ama yanında kocama da sevgi ve huzur veririm" desin. Haaa, tabii ki iyi bir işi olsun, çalışsın, yoksa evde kalıp size sarabilir. Patron - işçi hiyerarşisini ise bir cinsel fantezi (bakınız: Fantezilerimiz) olarak yapın aranızda, ama fantezinin ötesine çok fazla geçmesin mümkünse. Aksi takdirde evde karı - koca hayatından çıkıp işyerindeki iş arkadaşlarıymış gibi yaşamaya başlıyorsunuz; herkes kendi halinde ve bir birine emir veren durumda, evdeki her planlama Excel'de yapılıyor ve sonra Powerpoint sunumu ile anlatılıyor..

Karım beni aldatıyor - 1

Bu mevzuyu iki ayrı bölümde yazacağım sizlere (bakınız: Eşim beni aldatıyor - 2), çünkü iki ayrı hikaye var ve bir birleriyle bağlantılı değil. Bu ilk bölümde gerçek bir aldatma vak'asını göreceğiz; nasıl oldu, nasıl gelişti, sonuçta neler oldu? Burada eski eşimle olan olayları az biraz anlatmaya çalışacağım, tabii ki biraz sansürleyerek. Yani bu ilk bölümde gerçek bir "boynuzlanma" hikayesi dinleyeceksiniz.

Eski eşimle askerden sonra bir arkadaşlarım vasıtası ile tanışmış ve bir kaç sene flört ettikten sonra evlenmiştim. Aslında bu evlilik pek sağlıklı bir evlilik değildi, açıkçası hiç de istemeyerek ama bazı durumlardan dolayı ayıp olmasın diye evlenmiştim. Tabii ki büyük bir hata idi; eğer gerçekten sevmiyorsan ve istemiyorsan evlenmeyeceksin kardeşim, ne gerek var birbirini bağlamaya ve sonradan üzülmeye? Her neyse, asıl mevzuya gelelim.

Aradan geçen acı - tatlı 3-3,5 yılın ardından problemler başlamıştı. Klasik olarak karı dır dırı (bakınız: Karı dır dırı), her şeyde seni haksız görmek (bakınız: Erkekler odun mudur?), tatminsizlik, alkol problemi vs derken ilişki iyice çığırından çıkmıştı. Ama asıl hata bendeydi sanırım, maalesef ona aşık olmadığım için gayet serbest bırakmıştım istediğini yapması konusunda; arkadaşlarıyla gezmeye gider, geç saatlere kadar takılırdı. Bir mahsur görmezdim, "aman canım, her herhalde aldatmaz" derdim, ne de olsa beni çok seviyordu. Amma ve lakin daha sonradan şunu anladım ki kadınını - veya erkeğini - çok boş bırakmayacaksın. Aşırı serbest kalan birinin gözü dışarıdaki erkeklere ve kadınlara kayabiliyor, "nasılsa evdeki garanti cebimde, ben şimdi onun yanına bir de bu herifi koysam ne olur" diye düşünmeye başlıyorlar. Bir yerde haklılar; sen salaksan o ne yapsın.

Bir gün ex-eşim bana geldi ve dedi ki: "Kamil, ben biraz kafa dinlemek istiyorum o yüzden tek başıma tatile gideceğim". E peki dedim, nasılsa ona güveniyorum ve nasılsa modern biriyim ya... Gitti de nitekim, bir long weekend yaptı geldi. Daha sonra gittiği yerde çekilen fotoğraflarına baktığımda nedense hep birileri bizimkinin fotoğrafını çekmiş, peki ama makineni her seferinde oradan geçen birine mi verdin de o seni çekti? Bunlar ilk kuşkulanmalarımdı.

Sonra bir gece hesapta kız arkadaşları ile bara içmeye gitmişti ve bir hayli geç ve sarhoş döndü. Bir şey demedim, hala çok modernim ya ! Fakat gecenin bilmem kaçında cep telefonuna bir mesaj geldi, merak ettim ve açtım baktım: "canım, bu gece seninle öpüşmek, kollarımda olman vs vs harikaydı" diye bir sms (bakınız: SMS faciası). Yollayan da bir herif ! Aynen numarayı çevirdim ex-eşimin telefonundan, herif "merhaba aşkım, beni çok mu özledin?" diye açtı telefonu. O sırada açtım ağzımı yumdum gözümü, ana avrat saydırdım ve tehdit ettim "sen kimin karısına kayıyorsun lan dallama" diye. Ama adam gayet pişkin, bana telefonda nasihat veriyor, neymiş efendim karıma iyi bakacakmışım, o çok narinmiş, onu sevmeliymişim falan filan. Ziker misin yoksa sabaha mı bırakırsın?

O hırsla gidip karıyı kaldırıp ağzına sıçmak vardı ama yapmadım. Gittim bilgisayarı açtım ve herifin adını Google'dan arattım, meğerse kelli felli, evli ve de zengin bir amcaymış. Sonra bilgisayarı biraz daha kurcaladım, ex'in MSN yazışmalarına ulaştım ve aralarındaki tüm chat mesajlarını print ettim. İçlerinde ne fanteziler, ne emmeler ne gömmeler vardı inanamazsınız. Ben tüm delilleri toplayıp belgeledikten sonra oturdum ayyaş ex-karımın uyanmasını bekledim yatağın başında, sinirden küplere binmiş vaziyette. Nihayet uyandı ve ben tüm belge ve bilgilerle karıyı bok ettim, ama o da yüzsüz, banamısın demedi, hala beni suçlamaya devam etti. Evet haklıydı, salak olan bendim dolayısıyla suçlanmayı hak etmiştim. Hatta bi aralar "acaba çocuk yapsak ilişkiyi kurtarabilir miyiz?" diye düşünen salak ta bendim, belki bebek yaparsak (bakınız: Çocuk nasıl yapılır?) onu sevebilirim diye düşünüyordum. Meğerse o beni boynuzlamakla meşgulmüş.

Nihayet ayrılmaya karar verdik ve evden ayrıldım. Neyse ki o da kabul etti de ilk celsede anlaşmalı olarak boşandık, ve böylece bu ızdıraptan kurtuldum. Daha doğrusu birinden kurtulup bir diğerine yakalanacaktım, yani yıllar sonra başka bir evliliğe. Ama bu konuyu da bir sonraki bölümde anlatacağım.

Kıssadan hisse; siz siz olun gerçekten sevmiyorsanız evlenmeyin ve eşinizi asla tam serbest bırakmayın... Yoksa karı da olsa erkek de olsa aldatır (bakınız: Erkekler neden aldatır?).